4 Aralık 2007 Salı

İYİLİK ÇEŞİTLERİ

Birçok insan iyiliğin sadece mal ile olacağını zanneder ve bu sebeple pek çok hayırdan mahrum
kalır. Oysa iyilik kapıları sayılmayacak kadar çok, hayır yolları oldukça geniştir. Bizlere düşen, Allah rızâsını isteyerek, ihlâsla, sadık bir şekilde bunları kabul edip yapmamızdır. Çünkü bir amelin kabul olmasına sebep Allah'a karşı sadık olmak ve samimi bir niyetle yapmaktır. Sadakat ve samimiyetle yapılan küçük işler büyür, az işler çoğalır. Bu nedenle mümin hayırlı ameli çok yapmak istiyorsa niyetini iyi ve doğru yapması gerekir. O halde mümin, başta iyi bir niyet ve samimi bir kalple amel yapması lâzım gelir. Zira insanların yaptıkları iş genellikle birbirlerine benzer, aynı şeyleri yaparlar. Ancak niyetlerine ve maksatlarına göre birbirlerinden ayrılırlar. Bu nedenle her müminin önce niyet ve İhlasın hakikatini bilmesi gerekir. Sonra niyetinin samimiyetini amel ile doğrulamalıdır.
Ebû Müslim el-Havlânî (rah) şöyle derdi: "İyiliğin sevabından daha güzel bir şey yoktur. İyilik
yapmaya gücü yeten herkeste iyilik yapma niyeti bulunmaz. Bir kimsede hem iyilik yapma gücü hem de niyeti varsa saadet hâsıl olur. Kalplere en çok tesir eden şey iyiliktir. Ciğerleri serinleten iyilik, beklenen ve vaat edilip geciktirilmeden yapılan iyiliktir."
İyilik hem söz hem davranışlarla yapılır. Sözle olan iyilik, güzel söz, güler yüz, hoş muamele, güzel ahlâk gibi amellerdir.
Davranış ile yapılan iyilik ise bu, kendini zorlayarak yardıma koşmak, bizzat işini görmek, ihtiyacını gidermek, ihtiyaç anında yardımcı olmak gibi işlerdir.
Müminlerin emiri Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir:
"İyilik kolay bir şeydir. Güler yüz ve yumuşak söz bunu temin eder. Şiddet göstermeksizin
kuvvetli, zayıflık göstermeksizin yumuşak ol."356
Hz. İsa'nın (a.s) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"İyilik üç şeyde ortaya çıkar. Sözde, bakışta ve sükûtta. Düşünmeden söylenen söz boştur. İçinde ibret olmayan bakış faydasızdır. İçinde tefekkür bulunmayan sükût da anlamsızdır."

İYİLİKTE BEKLENTİ

İyilik, takva sahibi müminlerin bir özelliğidir. Takva sahibi kimseler hayır üzerinde olurlar, infak
ederler muhtaçlara el atarlar, sürekli iyilikte bulunurlar. Hem Allah'a itaat ederler hem de insanlara bir fayda sağlarlar. İyilik iyiliği çeker. İyiliğin sonu iyiliktir. Allah Teâlâ, "İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey değildir"357 buyurmuştur. Yeter ki iyilik, Allah rızâsı için yapılsın.
Ebû Hâzim (rah), Halife Süleyman b. Abdülmelik'e nasihat ediyordu. Ona Cenâb-ı Hakk'ın âhiret azabına dair âyetlerden okuyunca, Süleyman, "Öyle ise Allah'ın rahmeti nerede kaldı?" diye
sordu. O da, "Şüphesiz iyilik ve ihsan sahiplerine Allah'ın rahmeti çok yakındır"358 âyetiyle cevap verdi.359 Bununla, kulun ilâhî rahmeti çekecek sebeplere yapışması gerektiğini hatırlattı ve bunun başında da güzel ahlâklı olmayı zikretti.
Fudayl b. İyâz (k.s) şöyle derdi: "Biz, borç vermeyi iyilik olarak saymayız, çünkü borç veren
karşılığını bekler. Gerçekten iyilik, insanlara dünya ve âhiretle ilgili isteklerini karşılıksız yerine
getirmektir." 360
Cafer b. Muhammed (r.a) şöyle diyor: "Allah Teâlâ faizi, insanlar iyilik yapmayı engellemesinler
diye haram kılmıştır." 361
Ma'mer (rah) şöyle demiştir: "Zamanımızda yapılan iyilikler peşinden bir kötülük yapmaya
sebep edilmektedir. Öyle ki insanlar, 'Kendisine iyilik yaptığın kimsenin şerrinden korun' der
olmuşlardır. Bütün bunların sebebi, kıyamet yaklaştığı için her şeyin hakiki mâna ve mecrasından çıkmış olmasıdır."
Yine o şöyle derdi: "En çirkin iyilik, kişiyi senden utana utana istemeye mecbur bırakmandır, üstelik yapacağın iyilik de onun ihtiyacını karşılamaz. En iyisi kardeşinin durumunu araştırıp ihtiyacı olan şeyi o istemeden göndermendir."
Serî es-Sakatî (k.s) şöyle der: "İyilik gitti, ticaret kaldı. Biri kardeşine bir şey verirken benzerini o da kendisine versin diye vermektedir."362
Mâlik b. Dînâr (k.s), "İyilik ağlayarak gitti, kötülük de gülerek geldi" der ve şu mealdeki
beyitleri okurdu:
"Yaptıkları örnek alınan ve her kötü işe karşı çıkan adamlar gitti.
Geride birbirlerinin kusurlarını savunan ve birbirlerini temize çıkaran yağcılar kaldı."
Süfyân-ı Sevrî (k.s) şöyle der: "İhsan, sana kötülük yapana iyilik yapmandır. İyilik yapana iyilikle karşılık vermek ise ticaret gibidir. Yani al parayı, ver malı, der gibi bir şeydir."363
Hasan-ı Basrî (k.s) demiştir ki: "Gerçek ihsan ve iyilik, güneş, rüzgâr ve yağmur gibi herkese ait
olmalı, bazılarına özel değil."364

HERKES EKTİĞİNİ BİÇER

Hikmet sahipleri, "Herkes ektiğini biçer, işlediğinin cezasını görür" demişler. Edipler de, "Bugün ektiğini yarın biçeceksin" demişlerdir. Bu konuyu fazla uzatmadan Resûl-i Ekrem'i (s.a.v)
dinleyelim. Bir hadislerinde şöyle buyurdular:
"Günahlar unutulmaz, muhakkak cezası verilir. İbadet çürümez, sevap ve mükâfat bahşolunur.
Ceza ve mükâfatı verecek Allah ölmez. Böyle noksanlıklardan münezzehtir. Öyle ise ey mükellef, istediğin işi yap. Karşılığını (İyi veya kötü) göreceğine emin ol."365
Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: "Kötülük işleyen lâyık olduğu cezayı görecektir."366
Hz. Ebû Bekir (r.a), Kâinatın Efendisi'ne (s.a.v), bu âyet-i kerîme için,
"Aman ey Allah'ın Resulü! Bu âyette ne kadar dehşet var" deyince Peygamber Efendimiz (s.a.v),
"Ey Ebû Bekir, dünyada karşılaşılan kaza ve belâlar da kötülüklere karşı cezadır"367 buyurmuştur.
Kur'ân-ı Kerîm fesatçı, arabozucu ve münafıkları anlatırken onların bu işi bir alışkanlık halinde sürekli yaptıklarını belirttikten sonra, "Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir"368 buyuruyor.
Müfessirler bu âyet üzerinde farklı açıklamalar yapmışlardır: Bazıları, iki azabın biri dünyada
rezalet, diğeri âhirette kabir azabıdır, demiştir. Kimi de, biri dünyada mal ve evlâtlarının başına
gelen kaza ve belâlar, diğeri âhirette ateşte görecekleri zahmet ve sıkıntılardır, demiştir. Bazıları şöyle düşünebilir: Fenalık ve hıyanetleri her yanı sarmış nice kötü huylu insanları görüyoruz ki kötülükleri arttığı gibi mal ve varlıkları da artıyor. Makam ve rütbeye kavuşuyor. Onların dünyadaki cezaları bu mu? Ebü'l-Hasan el-Mâverdî buna şöyle cevap verir:
"Sen onların nail oldukları varlıklarla, kavuştukları o yüksek makam ve rütbeyi haklarında nimet mi zannediyorsun? Büyük hata ediyorsun. Hayır, onlar için bu debdebeler, bu tantanalar, bu şaşaalar (hâsılı bütün bu göz kamaştırıcı şeyler) nimet suretinde gözüken büyük belâ ve musibetlerdir. Ve felâkete adım adım yaklaşmadır. Zamanı gelip aşağı doğru yuvarlandıklarında ölümle kurtulamayacaklardır. Ve böylece nimet zannettiklerinin nimet olmayıp belânın tâ kendisi olduğunu anlayacaklardır."369
Onun için Ukbe b. Müslim'in (r.a), rivayet ettiği bir hadiste Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Kulların kötülükte devam etmelerine rağmen Allah tarafından (her) istediklerinin verildiğini görürseniz emin olun ki bu hal haklarında nimet değil (Hak'tan uzaklaşarak başlarına gelecek) felâkete adım adım yaklaşmadır. Bunun için o aslında bir musibettir."370
Ve delil olarak da hemen Kur'an'dan şu âyeti okumuştur:
"Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler."371
Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de herkesi şöyle uyarır: "İyi iş yapan kendine iyilik etmiş olur. Kötülük yapan da kendine etmiş olur."372
Muhammed b. Kâ'b el-Kurazî'ye, "Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre
miktarı şer işlemişse onu görür"373 âyet-i kerîmesi sorulduğunda, şöyle demiştir:
"Kâfir olan bir kimse hayırdan zerre miktarı bir iş yapsa karşılığını dünyadan ayrılmadan önce
kendisinde veya ehlinde yahut malında bulur. Karşılığını dünyada görmesi kendisi için bir hayır
değildir.
Mümin kişi de zerre kadar bir kötü iş yapsa âhirete gitmeden onun cezasını kendisinde, ehlinde veya malında görür. Böyle olması kendisi için şer değildir."
374
Sahabeden Hakîm b. Hizam (r.a) şöyle anlatıyor: Allah Resûlü'ne (s.a.v) geldim ve, "Ey Allah'ın
Resulü, benim câhiliye devrinde yaptığım hayırlar var. Dua, köle azat etme, sadaka vermek gibi. Bana bunlardan bir sevap gelecek mi?" diye sordum; Allah Resulü (s.a.v), "Sen zaten, yaptığın bu iyiliklerin bir hediyesi olarak müslüman oldun"buyurdu. 375

Ben Kimseye İyilik ve Kötülük Yapmadım

Hz. Ali (r.a), bir defasında, "Ben hiç kimseye asla iyilik ve kötülük etmedim" dedi. Orada bulunanlar bu söze hayret ettiler ve, "Ey emîrü'l-müminin, sizden hiç kimseye karşı bir
kötülük meydana gelmiş değil, ama iyilik için ne buyurursunuz?" diye sorduklarında, şöyle demiştir:
"Allah Teâlâ, 'Salih (iyi) amel eden kendine, kötülük eden kendine etmiş olur"376 buyurdu.
O halde benden meydana gelen her iyilik ve kötülük, aslında benim içindir ve banadır, başkasına
değil."377
Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî (k.s) anlatıyor:
"Birtakım büyüklerle bir gemiye binmiştim. Bindiğimiz geminin arkasında bir kayık battı ve iki
kardeş bir girdaba düştü. Birlikte bulunduğum büyüklerden biri gemiciye,
"Bu her iki kardeşi kurtar, sana 100 dinar vereyim" dedi. Gemici yalnız birini kurtarabildi, ötekisi boğulup öldü. Ben, bu durumu görünce, "Demek Ömrü bu kadarmış; eceli gelmiş ki onu kurtarmakta geciktin" dedim. Gemici güldü ve şöyle dedi: "Dediğin doğrudur. Fakat ben ilk önce bunu kurtarmak istedim. Çünkü bir vakitler çölde kalmıştım. Bu beni deveye bindirdi. Ötekisi ise bana kamçıyla vurmuştu. Ondan dayak yemiştim."378 Sonra ben dedim ki: Cenâb-ı Hak ne kadar doğru buyuruyor:
"İyilik eden kendisine iyilik etmiş olur. Fenalık eden de yine kendisine kötülük yapmış olur."
379

356 Gazâlî, Ihyâ, 3/1564.
357 Rahman 55/60.
358 A'râf 7/56.
359 Gazâlî, İhya, 2/911; Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, 159; Bursevî, Ruhu'l-Beyân, 1/119.
360 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s. 350.
361 İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 1/497; Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrin, s.349;Abdülmecid Hânî, el-Hadâiku'l-Verdiyye, s. 38.
362 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 350.
363 Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s.253.
364 Sühreverdî, Avârifü'l-Maârif, s. 253.
365 Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, nr. 900.
366 Nisa 4/123.
367 Müslim, Birr, 14 (nr. 2574); Tirmizî, Tefsîr, Nisa, nr. 3039.
368 Tevbe 9/101.
369 Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, 149.
370 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/145; Taberânî, el-Mu'cemü't-Evsat, nr.9268; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 4540; İbn Ebü'd-Dünya, Kitâbü Şükr, nr. 32.
371 En'âm 6/44.
372 Fussılet 41/46.
373 Zilzâl 99/7-8.
374 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 3/213.
375 Buharı, Zekât, 24, Büyü ,100, ltk, 12, Edeb, 16; Müslim, İmân, 55 (nr.194-195).
376 Câsiye 45/15.
377 Şa'rânî, Tenbîhü't-Muğterrin, s. 81.
378 bk. Şeyh Sa'dî, Gülistan, s. 77 {tercümesi, s. 62).
379 Fussılet 41/46.

Hiç yorum yok: