3 Aralık 2007 Pazartesi

ALLAH'IN EN BÜYÜK NİMETİ: RAHMET

Allah Teâlâ'nın en büyük niteliklerinden biri de hiç kuşkusuz merhametidir. Cenâb-ı Hakk'ın bu sıfatını ifade eden Rahman ve Rahîm adlarının Kur'an'da Allah ve Rab isimlerinden sonra en çok anılan isimler olması, Allah'ın merhamet sıfatının önemini ve sonsuzluğunu gösterir. Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın affedici ve merhamet sahibi oluşu en çok dile getirilen sıfatlardandır. Öyle ki
Kur'an'ın hemen başında Hak Teâlâ'nın "Allah" ismi yanında Rahman ve Rahîm isimleri zikredilmiştir.
Bütün insanları yaratan, yaşatan, sıhhat, akıl, irade ve rızık veren Allah'tır. Dünyayı, içindekileri, ayı, güneşi, yıldızları, havayı, suyu, rüzgârı, bitkileri, ağaçlan, hayvanları, geceyi, gündüzü... kısaca her şeyi insan için yaratmış, insanın hizmetine sunmuş ve insana sayılamayacak kadar çok nimet vermiştir.
Allah'ın rahmeti, sadece bir iyilik duygusundan ibaret değildir. O'nun rahmeti, insanlara iyilik dilemesi ve sayısız nimetler lutfetmesidir. Dünya hayatında bütün canlılar, Allah'ın rahmeti
sayesinde varlıklarını sürdürmektedir. Kâinattaki bütün canlılar, Allah'ın nimetlerinden yararlanmaktadır.
Bütün insanlar, Allah'ın nimetlerinden yararlanır. Âhiretteki nimetlerinden ise sadece müminler
yararlanacaktır. Bu, Allah'ın Rahman ve Rahîm olmasının gereğidir. Hz. Peygamber (s.a.v), Allah'ın merhametinin büyüklüğünü ve insanlardaki merhametin kaynağı olduğunu dile getirdiği bir hadislerinde şöyle buyurur:
"Allah, merhametini yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu hayvan, bir tarafını incitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır.''222


Terazide Ağır Gelen Kâğıt

Allah Teâlâ, kıyamet günü bir adamı bütün insanlar arasında hesaba çeker ve aleyhindeki doksan dokuz defterini ortaya koyar. "Bu günahlardan kabul etmediğin ve meleklerin sana fazla yazdığı hususunda bir diyeceğin var mı?" diye sorar. Adam: "Hayır yâ Rab, bir diyeceğim yok, hepsi benim yaptığım günahlardır." Allah Teâlâ: "Bunlara karşı öne süreceğin mazeretin var mı?" Adam: "Hayır yâ Rab, bir mazeretim, bir itirazım ve bir diyeceğim yok." Allah Teâlâ:
"Hayır, dediğin gibi değil. Bizim nezdimizde senin bir sevabın vardır. Bugün zulüm yok" buyurur ve iki parmak eninde ve boyunda bir kâğıt çıkarır. Burada, 'Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resulüh" dediği yazılıdır.
Kâğıdı gören adam:
"Yâ Rab! Şu doksan dokuz defter karşısında, bu kâğıdın ne kıymeti olur?" Allah Teâlâ, "Hayır, sen bugün zulme uğramazsın" buyurur ve doksan dokuz defter terazinin bir gözüne, kelime-i şehâdeti kapsayan bu iki satırlık kâğıt da terazinin öbür gözüne konur ve içinde şehadet bulunan bu kağıtçık, doksan dokuz defterden ağır gelir. Allah lafza-i celâlinden daha ağır ne olabilir?223


ALLAH'IN FAZLI ve SONSUZ RAHMETİ

Rahmet ve merhametin kaynağı Allah Teâlâ'dır. İnsanlardaki merhamet, yüce Allah'ın rahmet ve merhametinin bir tecellisi, bir yansımasıdır. Cenâb-ı Hakk'ın en önemli sıfatlarından biri de hiç kuşkusuz rahmet ve merhametidir. Bu sıfatını ifade eden Rahman ve Rahîm isimlerinin Kur'an'da en çok anılan isimler olması, Allah'ın merhamet sıfatının önemini ve sonsuzluğunu gösterir.
Allah'ın kullarına acıması, onlara sevgi, şefkat ve merhametle muamele etmesi demektir.
Hak Teâlâ yaratıklarına, şanına yakışır bir acıma ve şefkat duygusu ile muamele eder. Allah Teâlâ, kullarına rahmet ve şefkatle davranmayı nefsine vacip kıldığını şöyle beyan etmektedir:
"Rabb'iniz merhamet etmeyi kendisine yazdı.
Gerçek şu ki sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tövbe edip de kendini ıslah ederse bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."224
Bu, Allah'ın rahmetinin çok ve tükenmez derecede bol ve her şeyi kapladığını gösterir. Şayet bu
merhamet duygusu olmasa hayatın devamı mümkün olmazdı.
Allah Teâlâ'nın, "Benim rahmetim her şeyi içine almıştır"225 âyeti bu gerçeği ifade etmektedir.
Hz. Peygamber de (s.a.v) Cenâb-ı Hakk'ın yüksek rahmetinden bahsederken şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ mahlûkatı yarattığı zaman yanında bulunan arşın altındaki bir kitaba şunu yazdı:
Muhakkak ki rahmetim gazabımı geçti. 226
Allah Resulü (s.a.v), Allah'ın merhametinin büyüklüğünü ve insanlardaki merhametin kaynağı
olduğunu dile getirdiği hadislerinde şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlûkat kendi aralarında birbirlerine merhamet
gösterir. Doksan dokuz rahmet de kıyamet günü içindir."227
"Allah, arz ve semayı yarattığı gün, yüz rahmet yarattı. Her bir rahmet göklerle yer arasını dolduracak kadardır. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiştir. İşte anne, yavrusuna bununla şefkat eder. Vahşi hayvanlar ve kuşlar birbirlerine bununla merhamet eder. Kıyamet günü geldiği vakit Allah, rahmetine bunu da ilâve ederek (tekrar yüze) tamamlayıp yüz rahmetiyle halka muamele edecektir."228
Ömer b. Hattâb (r.a) anlatıyor:
Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı. Bu kadın (sağa
sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. Kadının bu durumunu gören Hz. Peygamber (s.a.v), yanındakilere,
"Bu kadının, çocuğunu ateşe atacağını düşünür müsünüz?"diye sordu. Bizler "Hayır!" diye cevap verince, "Bilin ki Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır"229 buyurdu.
Abdürrezzâk el-Kâşânî şöyle bir olay anlatır:
Hz. Peygamber bir gün sahabe ile Medine'nin bir sokağından geçerken bir kadın onları evine davet etti. Resûlullah ve yanındakiler içeri girdiler. Ortada bir ateşin alev alev yandığını, çevresinde de çocukların oynadığını görürler. Kadın, "Ey Allah'ın Resulü! Allah mı kulları hakkında daha çok merhametlidir yoksa ben mi şu evlâtlarım hakkında daha fazla merhametliyim?" diye sordu. Allah'ın Resulü (s.a.v), "Allah daha çok merhametlidir"buyurdu. Kadın, "Peki, ben çocuğumu şu ateşe atmak ister miyim?" diye sordu. Allah'ın Resulü (s.a.v),
"Hayır dedi. Kadın, "Peki, onca rahmetine rağmen Allah kullarını ateşe nasıl atar?" diye sordu. Bu soru üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) ağladı ve, "Bana öyle vahyolundu"buyurdu.
Ebû Musa'nın (r.a) bildirdiğine göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Müslüman bir kimse öldü mü, Allah ona bedel bir yahudi veya hıristiyanı cehenneme koyar."230


HZ. PEYGAMBER'İN RAHMET OLUŞU

Allah, insanların dünya ve âhirette mutlu ve mesut olmalarını istemektedir. Bunu sağlayacak yolu göstermek için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Bu nedenle ilâhî kitaplar ve peygamberler, insanlar için birer rahmettir. Allah'ın merhamet sıfatının bir sonucu olarak
insanlara gönderilen peygamberlerin en önemli özelliklerinden biri de merhametli olmalarıdır.
Rahmet olarak gönderilen Allah Resulü (s.a.v) son derece merhametliydi. Gönlü şefkat ve acıma
duygularıyla doluydu. Kalbi duygu ve sevgi yüklüydü. Bu yüzden zaman zaman gözleri buğulanır, şakaklarından aşağı gözyaşları akardı. Özellikle ümmeti hakkında çok merhametliydi. Hak Teâlâ, onu böyle bir tabiatta yaratmıştı. Ondan bahsederken şöyle buyurur: "Andolsun, size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki; sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır ve güç gelir. O, size çok düşkün, müminler hakkında pek şefkatli ve merhametlidir."231
Bu âyetten açıkça anlaşıldığına göre Hz. Peygamber (s.a.v) ümmetinin azap görmesi şöyle
dursun, zahmet çekmesinden dahi üzüntü duyar. Ümmetinin sıkıntısı onun da sıkıntısı, sevinci onun da sevincidir. Yine şöyle buyurur:
"O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi."232
Hz. Peygamber (s.a.v) bizzat rahmetin kendisiydi. Yüce Mevlâ onu âlemlere rahmet olarak göndermişti. Hakkında şöyle buyurmuştur:
"(Resulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."233
Resûl-i Ekrem de (s.a.v) kendisinin rahmet olarak gönderildiğini şu veciz ifadeyle dile getirmiştir: "Ben rahmet olarak gönderildim."234 Yine ümmeti hakkındaki merhametini şöyle dile getirmiştir:
"Ümmetim karşısında benim durumum, ateşe düşüp yanmasınlar, diye elinde yelpaze ile canlıları ateşten uzaklaştıran kişinin haline benzer, eteklerinden tutup ümmetimi ateşten uzaklaştırıyorum."235
Bütün peygamberlerin ümmetlerinden önce kendilerini düşünüp, "Nefsî! Nefsî!" diyecekleri mahşer günü merhamet duygularıyla dolu olan Resûlullah Efendimiz (s.a.v) kendinden önce ümmetini düşünüp, "Ümmetî! Ümmeti!" diyecektir.236
Ebû Hüreyre (r.a), onun merhamet ve şefkatinin enginliğini şu şekilde ifade eder:
"Biz, bir gazada kâfirlerin yok olması için Allah Resûlü'nün (s.a.v) beddua etmesini istedik. O ise,
'Ben, lanet etmek için değil, rahmet olarak gönderildim'237 buyurdu."
Hz. Câbir (r.a) anlatıyor: "Sahabeler Allah Resûlü'ne (s.a.v) müracaat ederek,
'Ey Allah'ın Resulü! Tâifliler'in okları bizleri yaralayıp parçaladı. Onların helaki için Allah'a bir
bedduada bulunuverseniz!' deyince Allah Resulü (s.a.v),
'Allahım, Tâifliler'e hidayet ver!' diye onların hidayeti için dua etti."
238

222 Buhârî, Edeb, 19. Rikâk, 19; Müslim, Tevbe, 4 (nr. 17); Tirmizî, Daavât, 99 (nr. 3541); İbn Mâce, Zühd, 35 (nr. 4293); Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 10975.
223 İbn Mâce, Zühd, 35 (nr. 4300).
224 En'âm 6/54.
225 A'râf 7/156.
226 Buharı Tevhid, 15/22, 28, 55; Müslim, Tevbe, 4 (nr. 14); Tirmizî, Daavât, 99 (nr. 3543); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/242, 258.
227 Müslim, Tevbe, 4 (nr. 20).
228 Müslim, Tevbe, 4 {nr. 21); Ibn Mâce, Zühd, 35 (nr. 4294).
229 Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Tevbe, 4 (nr. 22); Beyhakî, Şuabü'l-lmân, nr. 11018.
230 Müslim, Tevbe, 8 (nr. 50); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/391.
231Tevbe 9/128.
232 Âl-i İmrân 3/159.
233 Enbiyâ 21/107.
234 Dârimî, Mukaddime, 15; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1/191 (nr. 637).
235 Tirmİzî, Edeb, 82.
236 bk. Tirmizî, Sıfâtü'l-Kıyâme, 10.
237 Müslim, Birr, 24 (nr. 87); Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 1403; Ebû Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1/40; Begavî, el-Envâr fî Şemâiii'n-Nebî, 1/208.
238 Tirmizî, Menâkıb, 74 (nr. 3942); İbn Kesîr, es-Sîretü Nebeviyye, 3/667.

Hiç yorum yok: