29 Kasım 2007 Perşembe

ONLARIN DİLİNDEN

Hz. Peygamberin (s.a.v) güzel ahlâkını ve insanlarla olan ilişkilerini, onun en yakınlarından ve kendisini bir gölge gibi takip eden ashabından dinleyelim. Zira Resûlullah'ı (s.a.v) en iyi tanıyan ve bilen, hiç şüphesiz hanımları, hizmetçileri ve yakın arkadaşlarıdır.
Hz. Âişe validemiz, Peygamberimiz'in ahlâkını şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber'in (s.a.v) ahlâkı Kur'an idi.83 Bir kere olsun, nefsi adına uğradığı haksızlıktan dolayı intikam almaya kalkıştığını görmedim. Ancak yüce Allah'ın yasakladığı haramlardan biri işlendiğinde en fazla o kızardı. İki şey arasında muhayyer bırakıldığı takdirde, günah olmadıkça,
daima kolay olan işi tercih ederdi.84
Hz. Peygamber (s.a.v) yavaş yavaş konuşur, her sözün arasını ayırt ederdi, hatta dinleyen onu ezberleyebilirdi. Çok iyi anlaşılması gereken sözleri üçer defa tekrarlardı. Böylece dinleyenler arasında konuyu anlamayan kalmazdı. 85
Resûl-i Ekrem (s.a.v) konuşurken muhatabının akıl ve anlayış seviyesini gözetirdi.
Hz. Âişe diyor ki: Resûlullah (s.a.v) sözü, sizin birbirinize zincirlediğiniz gibi oyalayarak uzatmazdı. O, sözü, ayıra ayıra söylerdi, dinleyenlerin gönüllerine sindirirdi.86
Hz. Ali (r.a) ise Hz. Peygamber'in güzel ahlâkını şöyle sıralıyor:
Hz. Peygamber (s.a.v) her zaman güler yüzlü, yumuşak huylu ve engin gönüllü idi. Asla asık suratlı, katı kalpli, kavgacı, şarlatan, kusur bulucu, dalkavuk ve kıskanç değildi. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelir, kendisinden beklentisi olan kimseleri hayal kırıklığına uğratmaz ve
onları isteklerinden bütünüyle mahrum etmezdi.
Üç şeyden titizlikle uzak dururlardı: Ağız kavgası, boşboğazlık ve faydasız şeyler. Şu üç husustan da titizlikle sakınırlardı:
Hiç kimseyi kötülemezler, kınamazlar ve hiç kimsenin ayıbı ve gizli yanlarını öğrenmeye çalışmazlardı. Sadece faydalı olacaklarını ümit ettikleri konularda konuşurlardı. Hz. Peygamber (s.a.v) konuşurken meclisinde bulunan dinleyiciler, başlarının üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamadan kulak kesilirlerdi. Kendileri susunca da konuşma ihtiyacı duyanlar söz alırlardı.
Ashab Hz. Peygamber'in huzurunda konuşurlarken asla ağız dalaşında bulunmazlardı. İçlerinden biri Resûlullah'ın huzurunda konuşurken o sözünü bitirinceye kadar hepsi de can kulağıyla konuşulanı dinlerlerdi. Peygamber Efendimizin katında onların hepsinin sözü, ilk önce konuşanın
sözü gibi ilgi görürdü.
Sahabelerinin güldüklerine kendileri de güler, onların hayret ettikleri şeylere kendileri de hayretlerini ifade ederlerdi. Huzurlarına gelen gariplerin kaba saba konuşmaları ile yerli yersiz sorularının yol açtığı tatsızlıklara sabrederlerdi.
Sahabeler ise onların gelip soru sormalarını çok isterlerdi.
Peygamber Efendimiz, "İhtiyacının giderilmesini isteyen biriyle karşılaştığınız zaman ona yardımcı olunuz" buyururlardı.
Peygamberimiz ancak yapılan iyiliğe denk düşen ve fazla dalkavukluğa kaçmayan övgüleri kabul eder, haddi aşmadığı sürece hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Şayet huzurlarında haddi aşacak şekilde konuşulursa o zaman ya konuşanı susturmak ya da meclisten kalkıp
gitmekle ona engel olurlardı. 87
Hz. Hatice'nin ilk kocasından olan oğlu Hind b. Ebû Hâle Hz. Hasan'ın isteği üzerine Peygamberimizin üstün vasıflarını şöylece dile getirmektedir:
Resûlullah daima düşünceliydi. Onun susması konuşmasından uzun sürerdi. Lüzumsuz yere hiç konuşmazdı.
Konuşmaya başlarken de sözü bitirirken de Allah'ın adını anardı. Sözleri hak ve doğru olup, birçok mânayı veciz bir şekilde az sözle ifade ederdi. Konuşurken ne fazla ne de eksik söz kullanırdı. Hiç kimsenin gönlünü kırmaz, kimseyi hor görmezdi. En ufak bir nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti basit görmezdi. Bir nimeti ne hoşuna gittiği için över ne de hoşlanmadığı için yererdi.
Dünya işleri için kızmazdı. Fakat bir hak çiğnendiği zaman öyle bir kızardı ki o hak yerini buluncaya kadar öfke ve gazabını hiçbir şey, hiçbir kimse önleyemezdi. Buna karşılık, Resûlullah, kendi şahıslarına ait bir mesele hakkında kimseye kızmaz ve intikam almayı düşünmez, aksine
hilim ve kerem sahibi olarak, kötülük edene iyilikle mukabele ederdi.
Kızdığı zaman hemen kızgınlıktan vazgeçer ve kızdığını belli etmezdi. Neşelendiği, ferahlandığı zaman gözlerini yumardı. En fazla gülmesi tebessümdü. Gülümserken de mübarek dişleri parlak inci taneleri gibi görünürdü.88
Yine on yıl kadar hizmetinde bulunan Hz. Enes de Peygamberimizin bir güzelliğini şöyle açıklamaktadır:
"Resûlullah, insanların en lutuflu olanıydı. Soğuk bir günün sabahında bile bir kölenin, bir cariyenin, bir çocuğun getirdiği su ile abdest alır, onları geri çevirmezdi. Kendisinden bir şey soranı can kulağıyla dinler, soru soran ayrılıp gitmedikçe Resûlullah onu terketmezdi.
Biri Resûlullah'ın elini musafaha etmek için tutsa, tutan kimse Peygamberimiz'in elini bırakmadıkça Resulullah onun elini bırakmazdı."89
Peygamberimiz'in vahiy kâtibi Zeyd b. Sâbit'in yanına birkaç zat gelerek, "Ey Zeyd, Hz. Peygamber'in (s.a.v) hal, hareket ve sözlerinden bize haber verir misiniz?" diye sordular.
Zeyd b. Sabit de şöyle anlatmaya başladı:
"O yüce Resûl'den size ne haber vereyim? Siz eğer onun bütün hal, tavır ve sözlerinden sual ederseniz, o öyle bir denizdir ki sahili yoktur. Fakat bazı hallerinden size bahsedeyim:
Ben Resûl-i Ekrem'in komşusuydum. Kendisine bir vahiy geldiği zaman bana birini gönderirdi. Ben de huzuruna gider, indirilen vahyi yazardım. Biz huzurlarında dünya işlerinden bahsetsek, kendisi de bizimle beraber dünya işlerinden bahsederdi. Biz âhiret işlerinden bahsetsek, bizimle
beraber âhiretle alâkalı meselelerden konuşurdu. Biz yemeğe dair konuşmaya başlasak, bizimle beraber yemek hususundaki bu sözlere katılırdı."
90

82 ibn Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm, 4/1739.
83 Müslim, Müsâfirîn, 18 (nr. 139); Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/308; ibn Kesîr, Şemâilü'r-Resûl, s. 57.
84 Buhârî, Menâkıb, 23; Hudûd, 10; Edebü'l-Müfred, nr. 274; Müslim, Fezâil, 20; Ebû Davud, Edeb, 4; Tirmizî, Şemail, nr. 349; Mâlik, Muvatta', Hüsnü'l-Hulk, 1 (nr. 2); Beyhakî, Şuabü'l-imân, nr. 8067; Delâilü'n-Nübüvve, 1/310; ibn Hibbân, es-Sahîh, nr. 488; Ebû Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1/182; ibn Kesîr, Şemâilü'r-Resûl, s. 59; Begavî, el-Envâr fi Şemâili'n-Nebî,
1/172; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 3/11.
85 Tirmizî, Şemail, nr. 223.
86 Begavî, el-Envâr fî Şemâili'n-Nebî, 1/265.
87 Kâdî İyâz, eş-Şifâ, 1/103 (Kahire 2004).
88 Tirmizî, Şemail, nr. 225, 351; Ibn Kesîr, Şemâilü'r-Resûl, s. 51; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/287; Kâdî İyâz, eş-Şifâ, 1/102 (Kahire 2004).
89 Ebû Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1/182; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/331; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 3/9.
90 Tirmizî, Şemail, nr. 343; Heysemî, ez-Zevâid, 9/17; Ebû Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, 1/182, Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, 1/324; Begavî, el-Envâr fî Şemâili'n-Nebt, 1/301; Kandehlevî, Hayâtü's-Sahâbe, 3/7.

Hiç yorum yok: