29 Kasım 2007 Perşembe

HZ. PEYGAMBERİN ÜSTÜN ŞAHSİYETİ

Hz. Peygamber (s.a.v) güler yüzlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi. Katı yürekli, sert ve kırıcı değildi. Ağzından kaba hiçbir söz çıkmazdı. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de,
"Allah'tan gelen merhamet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sert, katı kalpli biri olsaydın, kuşkusuz çevrenden uzaklaşırlardı. Onları bağışla, kendileri için Allah'tan af dile"78 buyrulmaktadır.
Resûlullah Efendimiz başkalarını tenkit etmez, kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdı. Yanlış ve hoşlanmadığı davranışlar görürse, "İçinizden bazı kişiler şöyle, şöyle yapıyorlar..." 79 şeklinde, bu davranışları yapanların kim olduklarını belli etmeden, hiç kimseyi kırmadan hataları düzeltirdi.
İnsanlar kendisine güvenirdi. Çünkü o verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Dürüstlükten ayrıldığı, şaka bile olsa yalan söylediği hiç görülmemiştir. Bu yüzden o henüz peygamber olmadan kendisine "Muhammedü'l-emin", yani "güvenilir Muhammed"
denilmiştir.
Bütün işlerini tam bir düzen ve nizam içinde yapardı. Zamanını boşa geçirmez, en iyi şekilde düzenlerdi. Namaz ve ibadet vakitleri, uyku ve istirahat için ayırdığı saatler hep belliydi.
Hz. Peygamber'in mübarek hayatı, güzel ahlâkı, görenleri kendisine celbediyordu. Ondaki yüksek ahlâka hayran kalanlar İslâm nurunun cazibesine bir pervane gibi kendilerini verirlerdi. Bu bakımdan İslâmiyet önce Allah'ın yardımı, sonra da Hz. Peygamber'in örnek ve yüksek ahlâkı sayesinde yayılmıştır.
Peygamberimiz'in güzel ahlâkı ve örnek yaşayışı, İslâm'a girenlerin, imanlarının kökleşip derinleşmesine, girmeyenlerin de imrenip İslâm'a girmelerine vesile olmuştur.
Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettiği zaman onu ilk kez gören yahudi bir âlim Abdullah b. Selâm, intisabını ve İslâm'a girmesine vesile olan hususu şöyle dile getirir:
"Onun yüzünü gördüğüm zaman bir yalancı yüzü olmadığını derhal anladım."80
Resûlullah'ı öldürmek niyetiyle gelen bir bedevî de onun yüzünü gördüğü anda "aklının gittiği, nefsinin zayıfladığı" itirafında bulunur.
Müşrikler tarafından Peygamberimiz'e elçi olarak gönderilen Ebû Râfi, Medine'de onunla görüştükten sonra, kendisine güzel davranıldığı için İslâm'ı kabul ederek Medine'de kalmak istemişti. Fakat Hz. Peygamber, alıkonulduğu zannedilir endişesiyle elçinin bu isteğini uygun görmemiş ve ona, önce Mekke'ye gitmesini sonra tekrar Medine'ye gelmesini tavsiye etmiştir."81
Mekkeli müşriklerden Osman b. Talha, Kabe'nin anahtarlarını taşırdı. Hz. Peygamber'in Kabe'ye girmesine engel oldu. "Peygamber olduğunu bilseydim onun girmesine engel olmazdım" dedi.


Hz. Peygamber, içeri girip çıktıktan sonra amcası Abbas anahtarın kendisine verilmesini istedi. Peygamberimiz ise, anahtarın yine eski sahibine verilmesini emretti. Onun bu emri neticede İbn Talha'nın müslüman olmasına vesile oldu.
82

78 Al-ilmrân 3/159.
79 Buhârî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 1 (nr. 5); Nesâî, Nikâh, 4; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/285; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 8099.

80 Tirmizî, Kıyamet, 42; Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, 1/289.
81 Hâkim, el-Müstedrek, 3/598.

82 ibn Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm, 4/1739.

Hiç yorum yok: