29 Kasım 2007 Perşembe

KÖTÜ HUY

İnsan iki şeyden ibarettir. Suret ve sıfat. Hüküm sıfata göredir, surete göre değil. "Allah Teâlâ, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, kalplerinize bakar"155 hadisi buna işaret etmektedir. Ancak insanın gerçek sıfatı âhirette görünür. Çünkü orada her şeyin hakikati ortaya çıkar. İnsanın zahirî sureti âhirette değişir; herkes kendi sıfatına uygun şekilde haşrolunur. Nitekim Bel'am b. Bâûrâ, o kadar taatiyle birlikte, köpek suretinde haşrolunacaktır. Âyet-i kerîmede onun hakkında, "Onun hali köpeğe benzer"156 buyrulmuştur. Bunun gibi, -Allah korusun- dünyada zulmeden, başkasının malına, canına tecavüz eden kimse âhirette kendini kurt suretinde, kibirli olan kimse kaplan suretinde; cimri ve namusunu kıskanmayan kimse de kendini domuz suretinde bulacaktır.Âyet-i kerîmede, "Şimdi senin perdeni açtık! Artık bugün gözün keskindir"157 buyrulması, bunu gösterir. İnsan, bu kötü sıfatlardan temizlenmedikçe hayvanlar arasında yer almaktadır. Âyet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyurur:"İşte onlar, hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve aşağıdırlar."158 Nefsin tezkiyesi, temizlenmesi ise ancak Allah'a sığınmak ve O'ndan yardım istemekle mümkündür. Yüce Mevlâ (c.c) âyet-i kerîmede, Hz. Yusuf'un (a,s) dilinden bu konuya şöyle dikkat çekmiştir:"Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbim'in koruduğu nefis müstesnadır. Zira Rabbim çok affeden ve çok acıyandır."159 Hakk'ın ihsanı ve yardımı olmadıkça, nefis günahlardan arınıp temizlenmez. Bu konuda yüce Mevlâmız şöyle buyurmuştur:"Eğer üzerinizde Allah'ın ihsanı ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbiri ebediyen (günah kirinden) temizlenemezdi. Fakat Allah dilediğini temizler."160

KÖTÜ HUY ve İLÂÇLARI

Müslümanın her şeyden önce kalbini temizlemesi gerekir. Çünkü kalp, bütün bedenin reisidir. Bütün uzuvlar kalbin emrindedir. Hz. Peygamber (s.a.v), "İnsanın bedeninde bir et parçası vardır. Bu iyi olursa bütün uzuvlar iyi olur. Bu kötü olursa bütün organlar bozuk olur. Dikkat edin ki bu uzuv kalptir"161 buyurmuştur. Yani bu, yürek denilen et parçasındaki gönüldür. Bunun iyi olması, kötü ahlâktan temizlenmesi ve iyi ahlâk ile tezyin edilmesidir. Kötü ahlâk kalp hastalıklarının en büyüklerindendir. Bunun tedavisi oldukça güçtür. İlâçlarını iyi bilmek ve iyikullanmak lâzımdır. Huy, kalpteki meleke ve kalpteki arzu, hal demektir. İnsanın itikadı, sözleri, hareketleri, hep bu kuvvetten hâsıl olmaktadır. İhtiyarî hareketleri, huyunun eserleridir.Ahlâkı değiştirmek, kötüsünü yok edip yerine iyisini getirmek mümkündür. "Ahlâkınızı iyileştiriniz", "Allah ve Resûlü'nün ahlâkı ile ahlâklanınız" hadisleri buna işarettir. Zira İslâmiyet mümkün olmayan şeyi emretmez. Kötü huyların hepsi için müşterek ilâç; hastalığı, zararını, sebebini, zıddını ve ilâcın faydasını bilmektir. Sonra, bu hastalığı kendinde teşhis etmek, aramak, bulmak gelir. Bu teşhisi kişi kendisi yapar. Yahut bir âlimin, rehberin bildirmesi ile anlar. Mümin, müminin aynasıdır. İnsan kendi kusurlarını zor anlar. Güvendiği arkadaşına sorarak da kusurunu öğrenir. Sadık olan dost, onu tehlikelerden, korkulardan muhafaza eden kimsedir.Düşmanlarının kendisine karşı kullandıkları kelimeler de insana ayıplarını tanıtmaya yarar. Çünkü düşman, insanın ayıplarını arayıp yüzüne çarpar. İyi arkadaşlar ise insanın ayıplarını pek görmezler. Biri İbrahim b. Edhem hazretlerine, ayıbını, kusurunu bildirmesi için yalvarınca, ibrahim b. Edhem, "Seni dost edindim. Her halin, hareketlerin, bana güzel görünüyor. Ayıbını başkalarına sor" dedi. 162 Başkasında bir ayıp görünce, bunu kendinde aramak, kendinde bulursa bundan kurtulmaya çalışmak da kötü huyların ilâçlarındandır. "Mümin müminin aynasıdır"163 hadisinin mânası budur. Yani başkasının ayıplarında, kendi ayıplarını görür. İsâ peygambere, bu güzel ahlâkını kimden öğrendin dediklerinde, "Bir kimseden öğrenmedim. İnsanlara baktım. Hoşuma gitmeyen huylarından uzak durdum. Beğendiklerimi de yaptım" demiştir. Lokman Hekim'e, "Edebi kimden öğrendin?" dediklerinde, "Edepsizden!" dedi. Selef-i sâlihinin, ashâb-ı kiramın, velîlerin hayat hikâyelerini okumak da iyi huylu olmaya sebep olur. Kendinde kötü huy bulunan kimse, buna yakalanmanın sebebini araştırmalı, bu sebebi yok etmeye, bunun zıddını yapmaya çalışmalıdır. Kötü huydan kurtulmak, bunun zıddını yapmak için çok uğraşmak lâzımdır. Çünkü insanın alıştığı şeyden kurtulması zordur. Bu da ancak Allah Teâlâ'nın rızâsını ve sevgisini her şeye tercih etmek, O'nu her şeyden önde tutmak, O'nun yasak ettiği ve gazabına sebep olan şeylerden sakınmakla olur. Kalplerin sıhhati ve hayat sahibi olması ancak bununla mümkün olur. İyi huylu olmak ve iyi ahlâkını muhafaza edebilmek için, sâlih kimselerle, iyi huylularla arkadaşlık etmelidir. İnsanın ahlâkı, arkadaşının huyu gibi olur. Ahlâk, hastalık gibi bulaşıcıdır. Kötü huylu ile arkadaşlık etmemelidir. Büyüklerden Hamdûn el-Kassâr (k.s), "Kimde iyi bir haslet görürsen, sakın ondan ayrılma ki o iyilikten sana da bulaşsın" demiştir. 164 Kötü huylu kimselerle sohbet edip arkadaşlıkta bulunanlara, onların kötü sıfatları sirayet eder. İyi kimselerle sohbet eden kimselere de o kâmil kimselerin kemalleri sirayet eder. Şeyh Sa'dî-i Şîrâzî hazretleri bir beytinde der ki: "Bir gün hamama gittiğimde hoş kokulu bir çamur gördüm. Dostumun elinden elime ulaştı. Ona dedim ki: Misk mi amber misin? Ki gönülleri yakan kokundan mest oldum. Cevap olarak dedi ki: Ben naçiz bir çamurum. Lâkin bir müddet gül ile beraber bulundum. Onunla oturmam bende bu kemal eseri bıraktı. Eğer böyle olmazsa ben bildiğiniz gibi bir çamurum. Ancak azizlerin saçlarında ve sakallarında yer buldum, aziz oldum. Aslında hor ve bayağı bir toprağım."165 Yine bu büyük zat şöyle demiştir: "Halkın, Kabe örtüsünü öptüğünü görüyorsun. O, ipek böceğinin kozasından yapıldığı için şöhret bulmadı. Birkaç gün bir mukaddesle bir arada bulundu da onun için aziz oldu." 166 Yani birkaç gün o örtü Kabe duvarına asıldı. Faydasız şeylerden, oyunlardan, zararlı şakalaşmaktan ve münakaşa etmekten uzak durmalıdır. İlim öğrenmeye ve faydalı işler yapmaya ve iyi insanlarla birlikte olmaya çalışmalıdır. Ahlâkı bozan, şehveti harekete getiren radyo ve televizyon rogramlarından da sakınmalıdır.

BEŞERİYETİN FELÂKETİ

İnsana dünya ve âhirette zarar veren her şey, kötü ahlâktan meydana gelmektedir. Yani zararların, kötülüklerin başı, kötü huylu olmaktır. Âişe validemizin (r.ah) bildirdiği hadis-i şerifte, Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:"Her günahın tövbesi vardır. Fakat kötü ahlâk sahibi böyle değildir. O, bir günahtan tövbe eder, sonra ondan daha kötü bir işe başlar."167 Ebû Saîd el-Hudrî (r.a), Allah Resûlü'nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu haber verir:"İki haslet vardır ki bir müminde asla beraber bulunmaz.Bunlar cimrilik ve kötü ahlâktır. 168 Hz. Ebû Bekir'in (r.a) bildirdiğine göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kötü muamele sahibi cennete giremez."169 Müminlerin Emiri Ömer b. Hattâb (r.a) şöyle demiştir: "Bir kişinin dokuz güzel huyu yanında bir kötü huyu olsa, tek huyu diğer dokuz huyunu bastırır. Bunun için sizler dilin sürçmelerinden korununuz."170 Hz. Peygamber'e (s.a.v) filan kadın gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılar, fakat huyu kötüdür, komşularını diliyle incitir, dediklerinde, "Onun yeri cehennemdir"171 buyurmuştur.Tabiîn devrinde yetişen büyük âlim ve velî Vehb b. Münebbih (r.a) şöyle der: "Kötü huylu adam kırılmış çömlek gibidir, kendisinden ne faydalanılır ne de çamura dönüştürülebilir." 172 Yine büyüklerden Hasan-ı Basrî de (r.a) şöyle demiştir: "Huyu kötü kişiye ilk kötülüğü kendi kötü huyu yapar.Âleme bak, kötü huy herkesten önce sahibini huzursuz eder."173 Yine tabiînin büyüklerinden Ebû Hâzim'in (r.a) şöyle dediği bildirilmiştir: "Kişi evine girdiğinde, şen şakrak gülmekte olan aile fertleri kendisinden korkarak dağılırlarsa bu onun kötü huylu olduğunu gösterir. Yine kendisini gördüğünde kedinin kaçması, köpeğin duvara çıkması da onun kötü huylu olduğunun birer emaresi sayılır."174 Geçmiş büyükler şöyle demişlerdir: "Edepsizliğinden korkularak halkın kendisinden uzaklaşması, kişinin münafıklığının bir nişanıdır." İmam Şafiî (r.a) şöyle diyordu: "Alçak kişinin bir belirtisi de şudur: Mevkii yükseldiğinde akrabalarına kaba davranır, tanıdıklarını tanımazlıktan gelir, faziletli ve onurlu kişilere karşı böbürlenir."175 İbn Abbas (r.a) şöyle nakletmiştir: "Allah Teâlâ Hz. Musa'ya şöyle vahyetti: Ey Musa, mahlûkatım içinde en kızdığım kişi kalbi kibirli, dili kaba, eli cimri ve huyu kötü olandır."Ahnef b. Kays (r.a), bir cemaate, "Hastalığın en şiddetlisini haber vereyim mi?" dedi. Onlar, "Evet" deyince, "Kötü huy, bozuk dil" cevabını verdi. 176 Hz. Ali (r.a) şöyle diyordu: "Kötü ahlâkla şeref beraber bulunmaz."177 Bişr-i Hâfî (k.s) diyor ki: "Dünya ve âhirette elem ve kederlerden kurtulmak isteyenler, kötü ahlâk sahipleriyle görüşmemelidir."Ebû Bekir el-Verrâk (k.s) derdi ki: "Kötü huydan, haramdan sakınır gibi sakınınız."Yine bu zat şöyle demiştir: "Kötü istekler, insana hâkim olunca kalp kararır. Neticesinde göğüs, kalp daralır, huy kötüleşir, sevilmez olur. Zulmetmeye başlar. Bu artık insan değildir. İnsan kılığında bir şeytandır."178 Abdullah b. Mübarek kötü huylu bir kimse ile yolculuk yaptı. Ayrılınca, ağladı. Kendisine, "Niçin ağlıyorsun?" dediklerinde, "O zavallı benim yanımdan gitti. O kötü huyu da onunla beraber gitti ve ondan ayrılmadı"dedi.179 Yahya b. Muâz (k.s), "Ey arkadaş! İman kesene dikkat et. Riya ve kötü huy fareleri onu kemirmesin!" derdi.Ahnef b. Kays (r.a) demiştir ki: "Yalancı kişide şahsiyet yoktur! Hasetçi, hiçbir zaman huzura ermez! Cimri, sorunlarını çözememiş biridir! Kötü ahlâkla efendilik olmaz. Tembel ve korkak kişi kardeşlikten anlamaz."180 Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî de (k.s) şöyle demiştir:"Sende zulüm, haset, hırs, merhametsizlik ve bunlar gibi kötü huylar olduğu halde, bunlardan dolayı kendine gücenmiyorsun da bunları bir başkasında görünce ürküp rahatsız oluyorsun. Bu ürküş, insanın kendisinden ürkmesidir."İbn Ata (k.s) der ki: "Ahlâk iyi olmadıktan sonra, kılınan namazın, tutulan orucun çok olmasının fazla bir önemi yoktur. Hatta sadaka ve mücahede (nefsini yenmeye çalışma) bile hiçtir. Bu yolda yükselenler, ne namazla ne de oruçla yükseldiler. Ne sadaka ile ne de mücahede ile üstün dereceler buldular. Yükselen, ancak iyi huyla yükseldi.Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimiz,'Kıyamet günü, bana en yakın olanınız, huyu ve ahlâkı en güzel olanınızdır'181 buyurmuştur."182 İmam Gazâlî (k.s) şöyle demiştir: "Kötü huylar yılan ve akrep gibidir; hatta daha fenadır. Yılan ve akrep insanın dünya hayatını söndürür. Kötü huylar ise ebedî saadeti mahveder."Fudayl b. İyâz (k.s), "Güzel huylu bir fâsıkla arkadaşlık etmeyi, kötü huylu hafızla arkadaşlık etmekten daha çok severim" demiştir.183 Zünnûn el-Mısrî'ye, "İnsanların en dertli ve kederlisi kimdir?" diye sorduklarında, "Ahlâkı en kötü olandır" demiştir. 184 Bişr b. Mansûr es-Süleymî'nin (k.s) bir sözü: "Kişi haramdan sakındığı gibi kötü ahlâktan da sakınsın."Seni b. Abdullah et-Tüsterî (k.s) der ki:"Makamların en üstünü; kötü bir huyu, iyi bir huya çevirmektir."Bişr b. Ömer'in (r.a) bir sözü: "Kötü huylu hicrana (Hak'tan ve halktan ayrı kalmaya) mahkûmdur."185

Yüz Güzelliği Huy Güzelliği

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî anlatıyor:Bir padişah iki köle satın aldı. Kölelerden biri çok temiz yüzlü inci dişli biriydi, nefesi gül gibi kokuyordu. Diğeri oldukça çirkindi, dişleri çürümüş, ağzı kokuyordu. Önce güzel yüzlü köle ile konuştu. Onu kalben zeki ve tatlı dilli buldu. Zaten tatlı bir dudaktan ne doğar? Şeker suyu gibi cevap işitilir. İnsan dilinin altında gizlidir. Bu dil ruh kapısının perdesidir.Padişah o köleyi zekâ sahibi görünce onu bıraktı, öbürüne gel diye işaret etti. Fakat o padişahın huzuruna yaklaşınca ağzının koktuğu ve dişlerinin simsiyah olduğu anlaşıldı.Padişah ona,"Ağzın kokuyor, dişlerin siyah ama otur da bir iki hikâye söyle ki aklının derecesini anlayayım" dedi. Zeki köleyi de, "Git yıkan diye" hamama yolladı. Berikine, "Aferin sen zeki bir çocuksun. Kapı yoldaşının dediği gibi değilsin. O hasetçi köle senin hakkında o hırsızdır, ahlâksızdır, namerttir deyip bizi senden soğutmuştu" dedi. Köle dedi ki:"O daima doğru sözlüdür. O bende birtakım ayıplar görmüştür. Bense onları kendimde görmemiş olabilirim."Padişah,"O senin ayıplarını söylediği gibi sen de onun kusurlarını söyle" diye ısrar edince köle, "Onun ayıbı şefkat, vefa, insaniyettir. Onun ayıbı sadakat ve dostluktur. Onun en küçük ayıbı mertlik, yiğitlik, fedakârlık, yardımseverlik, cömertlik ve adalettir. Hem öyle bir mertlik ve cömertlik ki icabında canını bile verir" diye arkadaşını methetti. Padişah, "Arkadaşını methederken ileri gitme. Sonra ben onu imtihan ederim de sen de mahcup olursun" dediyse de köle,"Vallahilazim, billahilkerîm, rahman ve rahîm Allah'a yemin ederim ki medihte mübalağa etmiyorum. Kapı yoldaşım ve arkadaşımın sıfatları şu söylediklerimden yüz kat fazladır" diye hüsnüzanda bulunuyordu. Padişahla köleyi bu minval üzere konuşurken öbür köle hamamdan dönmüştü. Padişah ona da dedi ki:"Sıhhat ve afiyetler olsun. Sen latif, zarif ve güzelsin. Ne olurdu sende arkadaşının haber verdiği kötü huylar olmasaydı."Köle bunu duyunca,"Padişahım, o dini harabın benim hakkımda söylediklerini lütfen bildir" diye kükredi. Padişah dedi ki:"Evvela senin ikiyüzlü bulunduğunu, görünüşte ilaç hakikatte dert" olduğunu söyledi. Köle bunları padişahtan işitince ağzı köpürdü, yüzü kızardı, hiciv ve kötüleme dalgaları coştu ve, "Bana arkadaş olalıdan beri kıtlığa uğramış köpek gibi birçok saçma ve lüzumsuz konuşurdu" diye söze başlar başlamaz padişah,"Yeter artık ikinizin de özünü, aslını anladım, onun ağzı kokuyor, senin ise için kokuyor. Ey canı kokmuş, ahlâkı bozuk, geride ve uzakta dur. Arkadaşın amir olacaktır. Sen onun emrinde memur olacaksın, haydi git" dedi. 186 Mevlânâ bu kıssa ile, "Cenâb-ı Hak, sizin suretlerinize ve amellerinize bakmaz, belki kalplerinize ve niyetlerinize bakar" 187 hadisinin mealine işaret etmiştir.Bahsedilen kölelerden biri çirkindi, ağzı da kokuyordu, fakat ahlâkı güzeldi, hüsnüzan sahibiydi, diğeri ise güzel yüzlü ve güzel söylüyordu, ancak özü berbattı. Netice birincisi padişahın makbulü, ikincisi menfuru oldu. Demek ki gerçek güzellik yüzde değil özde bulunmak gerek.

155 Müslim, Birr, 10; Ibn Mâce, Zühd, 9 (nr. 4143); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,2/285; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 10477; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 5262.
156 A'râf 7/176.
157 Kaf 40/ 22.
158 A'râf 7/179.
159 Yûsuf 12/53.
160 Nûr 24/21.
161 Buhârî, İmân, 39; Müslim, Müsâkât, 20; Dârimî, Büyü, 1 (nr. 2524).
162 Kuşeyrî, Risale, s. 295.
163 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 238; Ebû Davud, Edeb, 49; Tebrîzî, Mişkâtü'l-Mesâbih, nr. 4985; Taberânî, Mekârimü'l-Ahlâk, nr. 92.
164 Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 128; İbnü'l-Mülakkın, Tabakatü'l-Evliyâ, s. 359.
165 Muhammed Diyâüddin, Mektûbât, 14. Mektup; Şah-ı Hazne, Mektûbât, 12. Mektup; Eşref-i Rûmî, Müzekki'n-Nüfus, s. 449.
166 Şeyh Sa'dî, Gülistan, s. 233 (tercüme, s. 151).
167 Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 3/413; nr. 2745; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 12697; Deylemî, Firdevsü'l-Ahbâr, nr. 6539.
168 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 282; Tirmizî, Birr, 41; Beyhakî, Şuabü'l-lmân,nr. 8018; Harâitî, Mesâviu'l-Ahlâk, nr. 9.
169 Tirmizî, Birr, 29 (nr. 1946).
170 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 336.
171 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 119; Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 3/456;Tebrîzî, Mişkâtü'l-Mesâbîh, nr. 4992.
172 Gazâlî, İhya, 2/1439; Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 336.
173 Gazâlî, İhya, 2/1439; Şa'rânî, Tenbihü'l-Muğterrîn, s. 336.
174 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 337.
175 Şa'rânî, Tenbihü'l-Muğterrîn, s. 341.
176 Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s. 628.
177 Abdülmecid Hânî, el-Hadâiku'l-Verdiyye, s. 26.
178 Sülemî, Tabakatü's-Sûfiyye, s. 226.
179 Gazâlî, ihya, 2/1439; Kimyâ-yı Saadet, s. 385.
180 İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/140.
181 Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 272; Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, 3/406; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 7986; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 12689; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, nr. 480.
182 bk. İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 1/570; Gazâlî, İhya, 2/1439.
183 Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 8/96; Kuşeyrî, Risale, s. 245; Gazâlî, İhya, 2/1439; Kimyâ-yı Saadet, s. 385.
184 Kuşeyrî, Risale, s. 243.
185 Şa'rânî, Tenbîhü'l-Muğterrîn, s. 336.
186 Mevlânâ, Mesnevi Tercümesi, 2/324.
187 Müslim, Birr, 10; İbn Mâce, Zühd, 9 (nr. 4143); Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,2/285; Beyhakî, Şuabü'l-İmân, nr. 10477; Ali el-Müttakî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 5262.

Hiç yorum yok: